Giriş
Bir üniversite öğrencisi olarak benim için de kaçınılmazdı staja başlamak. Ben de bu yoldan geçen birisi olarak, bu sürecin bana neler kattığından bahsetmek istiyorum.
Stajımın İlk Haftası
Bu, herkes gibi bana da ilk başlarda heyecan veren bir süreçti. Bambaşka bir yerde, asla aşina olmadığım bir düzenle karşı karşıyaydım. Bu bilinmezliğin ortasında, kendimi Akasya AI’da buldum. Akasya ekibiyle geçirdiğim bir buçuk ay sonrası ise bu tedirginliğin yerini yavaş yavaş adımlarla ayak uydurduğum bir ritim aldı.
Size bu adaptasyonun nasıl oluştuğunu aktarmak adına ofis ortamından kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim. Tek kelimeyle açıklamak istesem bu kelime denge olurdu. Kahkaha ve şakalaşmaların eksik olmadığı ofisimizde gerektiğinde ciddi bir iş disiplini yakalamak oldukça kolaydı bizim için. Böylelikle, 10 metrekarelik bir ofisin bile ne kadar sıcak, keyifli ve aynı zamanda profesyonel bir ortama dönüşebileceğini fark ettim.
Bu süreç bana doğru insanlarla iş hayatının sadece çalışmaktan ibaret olmadığını, ortak bir tecrübe ve paylaşım olduğunu göstermiş oldu.
Ne Öğrendim?
Gelelim en önemli kısma; bu süreçte gerçekten neler öğrendim?
Staja başladığım gibi proje danışmanımız Ali Işıngör’ün bana söylediği ilk şey şuydu “Bir visual communication designer olarak web programlamayı bilmelisin”. Visual Studio Code’la serüvenim de tam olarak orada başladı.
Gelin size adım adım ne kazandığımdan bahsedeyim.
HTML: Temellerle Başlamak
Mr. Robot’tan fırlamış gibi kodlarla dolacak bir ekrana bakmak başta ne kadar korkutucu gelmiş olsa da işe atılmam hızlı gerçekleşti. İlk adımım HTML etiketleriyle oldu. Yeni bir dil öğreniyordum adeta ve bu etiketler dilin kelime hazinesiydi.
Öğrenimin pekiştikçe artık başlıklarımı ve paragraflarımı div’lerle ayırabiliyordum. Web sitemde görmek istediğim elementin hangi etikete tekabül ettiğini öğreniyordum. Görsel imgelerle çalışabiliyordum.
Attribute’lara geçmiştim artık. Sonradan işime yarayacak “id”, “class” gibi property’lerle elementlerime bir kimlik kartı verebiliyordum. Kısacası, sadece kelimeleri kullanmayı değil, onları nasıl yöneteceğimi de öğrenmiştim. İçine girdikçe bu hazinenin ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu görsem de bir mantığa oturuyor olması öğrenmeyi daha keyifli hale getiriyordu.
CSS + Bootstrap: Görselliği Tanımak
Artık neyin hangi amaca hizmet ettiğini biliyorum fakat web programlamayla uğraşan herkesin bildiği gibi HTML tek başına görsel anlamda 2005’te kalmış ve hiç güncellenmemiş bir web sitesine benzer.
İş, yapılarımı kullanıcı deneyimine uygun ve görsel olarak çekici hale getirmeye gelmişti. Bu noktada CSS devreye girdi. Responsive tasarım ile tanıştım. Artık kullanıcı cihazları arasında fark gözetmeden akıcı bir web sitesi inşa edebiliyordum. Kullanıcı deneyimi için en önemli unsurdur bana sorarsanız. Görsellikten bahsederken Bootstrap’i atlamak olmaz. Geniş bir kütüphaneydi. Hazır yapıları ve bileşenleri ile CSS kısmını çok kolaylaştırmıştı benim için.
JavaScript + DOM: Sayfama Hayat Vermek
Renklerle, boyutlarla, sayfa düzeniyle kendimi kaybetmişken birden JavaScript ve DOM çıkageldi. İşler artık ciddileşmişti; artık arabayı kullanmayı bırakıp motorunun nasıl çalıştığını öğrenmem gerekiyordu. Bu noktadan sonra sitem bir işlev kazanmaya başlayacaktı. Ben, web sitem ve kullanıcı üçlü bir takımdık artık.
“Const” gibi tanımlayıcılarla daha efektif bir navigasyon oluşturmayı öğrendim. Function, eventlistener, döngüler, koşullar gibi yapılar sayesinde kullanıcıların tıklamaları bir anlam kazandırmaya başlamıştı. Sadece tıklamayla da sınırlı değildi fareyi üzerine getirmek bile benim tanımladığım bir işlevi tetikleyebiliyordu. “Query selector”, “get element” gibi komutlarla istediğim elemana erişebiliyor ve istediğim gibi manipüle edebiliyordum.
İlk başlarda gerçekten karışıktı; endişelerim gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Fakat zaman geçtikçe ve öğrenimlerimi pratiğe döktükçe bir mantığa oturduğunu tekrardan görmüş oldum. Bu dilin gramer kısmıydı sadece, korkulacak bir şey yoktu biraz daha karışıktı o kadar.
Kolaylıkla söyleyebilirim ki, bunları öğrenmek web programlama serüvenimde bir dönüm noktası oldu. JS ve DOM sayesinde, HTML ile oluşturduğum sayfam boş bir metin olmaktan çıkıp bir işlev edinmeye başlamıştı.
Bolca sorunla da karşılaşıyordum tabii. Tahmin edersiniz ki, hiçbir kod ilk seferde sorunsuz çalışmaz. Kelime hazinem zenginleştikçe farklı yollar deniyordum: “Element öyle çağrılmıyor mu? Böyle deneyeyim o zaman” diyordum. Tarayıcı diline hakimiyetim arttıkça bunların da üstesinden gelmiş oldum. Örneğin, “TypeError” artık korkutucu kırmızı bir uyarı değil, bir ipucu, bir göstergeydi benim için. Console(log)’un da hakkını yememeliyim, kendisi sağlama yapmak konuşunda en sıkı dostum olmuştu.
Bütün bunlar bana şunu gösterdi: yaptığım şey sadece bilgisayar başında oturup yazı veya kod yazmak değildi. Aslında düşünmeyi, üretmeyi ve problem çözmeyi öğreniyordum.
Kapanış
O kadar uçsuz bucaksız ama kontrollü bir dünyaydı ki, eminim aklıma gelmeyen veya yeniden karşılaşana kadar beynimin bir köşesinde rafa kaldırdığım onlarca şey vardır. Benim için gerçekten özel bir serüvendi. Açıkçası hala da öyle. Yolun çok başındayım ve daha öğrenecek çok şey var ama hem Akasya AI ekibinin desteği hem de yaptığım işten aldığım keyif, benim geleceğe ve öğreneceklerime endişe yerine umutla bakmamı sağlıyor.

